<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Ahmet Hamdi ve Sait Faik

Çarşamba, Ocak 31, 2007


Üc isimli Türk yazarlardan cok okumuslugum yoktur benim ne yazik ki. Utanirim bundan cok fazla soylemem ortalik yerde. Bir Ahmet Hamdi okumuslugum vardir iste bir miktar, digerleri hep yalanciktan sikilarak biraz. Simdi Sait Faik giriyor hayatima. Mahur Beste`yi bitirdim bugün, ardindan Basak`in duydugunda "neee sen nasil Sait Faik okumazsin" serzenisi üzerine tatilden dönerken yanima aldigim Medari Maiset Motoru`nu okumaya basladim. Okur okumaz sevdim. Basaga mesaj attim dayanamayip, bir ada bulalim yerleselim dedim, kücük rum evleri, büyük kitapliklar, kahve saati dedim. (Ben dedim de onun yaptigi seyi burada söyleyip rencide etmek istemiyorum simdi, bu ayri bir kin gütme yazisinin konusu olabilir ancak. Ama "Allah cezani versin Basak" demeden gecemeyecegim.) Ben öyle pek kolay gaza gelmem, vallahi. Aksi bir izlenim uyandiriyor muyum bilemiyorum ama bana söylerken pek inandirici tinlamiyormusum gibi geldi simdi. Iste Sait Faik yüzünden. Hele bir de Ahmet Hamdi`nin üstüne okuyunca... Bir acayip tesir etti bana, cok baska geldi hersey. Oysa ben kafamin bir kösesinde Mahur Beste`nin üzerine bir Türk yazarla devam edeyim, bakarsin yakaladigim tat böyle gider, üc isimli cehaletimi biraz olsun kapatirim demistim. Nedense benzer bir sey bekliyordum ama iste bambaska güzellikte bir sey cikiverdi karsima. Bir de `yerles bir adaya anasini satayim, dogur mavi gözlü (niyeyse adada cocuk dogunca mavi gözlü oluyor) ada günesinde yanmis bakira bakan cocuklar, otur bahcende ac kitabini, o esnada bir haftaligina tatile geldigi adada kaldigi pansiyonuna giden adi Basak gecsin evin önünden, baksin mor salkimli bahce kapisindan begonvillerin altinda huzurla kitabina gömülmüs sana` (tabi Basak ilk asamada kasabanin bir diger kösesinde yasiyor idi o talihsiz cevabi yazana kadar)gazi veriverdi. Iste böyle gidiyor simdilik Abasiyanik (bu adamin bir o kadar güzel soyadini da anmadan gecmeyeyim her ne kadar her iki isim zikredisimde zevkten dört köse olsam da). Sait Faik... Ahmet Hamdi... (onun soyadini gecelim, sevmiyorum onu) Bir daha Sait Faik, bir daha Ahmet Hamdi. Yeter simdilik, hadi dagilin.

posted by hibon
19:30

0 yorum

hayal ve akıl

Perşembe, Ocak 25, 2007


Soyadı "Hayal" olan bir insan ister istemez Ahmet Hamdi ya da Orhan Pamuk karakterlerini çağtıştırıyor hemen.
Yasin Hayal rahatlıkla cumhuriyetin ilk yıllarında, hiç bir işte tutunamadığından babasından kalma yorgancıyı, oturduğu kasasının başında daldığı hayallerle batırmak üzere olan bir karakter olabilirdi.
Yasin Hayal Hülya'nın mahalleden arkadaşı, çocukluk hayranı olabilirdi.
Eğer Sessiz Ev'de yer bulsaydı kendine, mümkün değil, Nilgün'e eli kalkmazdı, bakkalın çırağı olurdu belki, gizli gizli Cumhuriyet okurdu merakından Yasin Hayal.
Yasin Hayal gene birileri tarafından kurgulanmış bir karakter olsa keşke. Hoş öyle ya zaten, var onun arkasında da elbet "tanrı yazar"lar, onun neler diyeceğini önceden bilen, onun ağzından çarpık akıllarında ne varsa döktüren. Edebi bir metinde olacağından çok daha zararlı bir kurgu karakter ama şimdi Yasin Hayal.
Ne ahnekli ismin var Yasin Hayal.
Yasin Hayal şimdi "Orhan Pamuk akıllı olsun" diyor. Yazar kurguluyor ve salıyor karakterini "akıllı olmayan"ın üstüne. Elinden gelmez, onun kurgusu ancak bu kadar derinleşebiliyor çünkü. Kendine yarattığı dünya bu kadar, "akıl" onun için onun yalanlarının zikredilmesinden öteye geçemez. "Akıl" onun için onun söylediklerinin onanmasıdır, bunun dışına çıkan her karakter aptallığını canıyla öder. Onun için bir karakteri öldürmek hiç sorun olmaz zaten. Orhan Pamuk'un Yeni Hayat'ı neden Nilgün Darvınoğlu'na adadığını anlamak onun "aklı"nın alabileceği bir şey değildir.

posted by hibon
09:44

0 yorum

Sivil İtaatsizlik

Pazartesi, Ocak 22, 2007


Hala bilmiyorum ne yapmak gerek. Aşağıdaki linkte ortaya konan bir fikir var en azından. Hangi noktaya kadar katılıp dahil olunacağı elbette kişiye bağlı.


Düşünce Suçuna Karşı Girişim

posted by hibon
20:59

0 yorum

Hrant Dink

Cuma, Ocak 19, 2007


Bu güne kadar suikastlere kurban giden insanlara iliskin canli bir idrakim olmamisti hic. Ben farkinda olmadan oluvermisti hepsi. Saddamin asilmadan önceki görüntülerinden sonra simdi de Hrant Dink`in üstüne örtülü cesedinin fotografi var önümde. Ayakkabilari var. Pantolonunun pacasi var. Ben Hrant Dink`i cok iyi tanimazdim. Ermeni meselesine iliskin pek de derinlesmeyen bilgimin bir parcasini olusturuyordu. Simdi ben bu adamin cesedini tasiyorum aklimin bir kösesinde. Memleketimle benim arama öyle bir mesafe koyuyor ki, anlatamiyorum. Uzanip da tutamayacagim bir yere atiyor beni. Ne yapsam bilemiyorum. Bazi insanlar, memeleketimdeki insanlar, yapacaklari seyleri bu kadar iyi bilirken, can alirken, aldirirken ben bilmek istemiyorum zaten. Bilmeyeyim ben ne yapacagimi. Istemiyorum. Korkuyorum ama. Simdi daha canli korkuyorum. Örtünü kenarindan cikan birbirine bakan o ayaklar geliyor gözümün önüne. Ben ne yapmak gerektigini bilmedigimden mi öyle duruyor o ayaklar, of allahim.

posted by hibon
23:27

0 yorum

bekle!

Tamam, bekliyorum.

posted by hibon
00:19

0 yorum

zaman dur

Pazartesi, Ocak 15, 2007


Gene sıkıştım. Zaman da durmuyor. Eşşek zaman. Ah çok muhtacım şimdi durmasına. Dursa.... Ben biraz uyurum önce. Sonra kalkıp yatakta kitap okurum. Sayfalar geçer (zaman duruyor ya) kafamı öbür başına koyarım yatağın. Gittikçe sıklaşır bu devinim. Sonra ikinci odama geçer kanepede düzeneği kurar orda okurum biraz da. Çok okuduğumdan acıkırım yemek yaparım yerim bu arada. Tekrar okurum. Bir miktar sayfa sonra artık çalışmak lazım gelir. Ama ilk girişimde çalışamam kesin. Nasılsa zaman duruyor. Dışarı çıkarım. Bira içerim bir yerde. Gerçi zaman durduğundan gece olmaz (ben zamanı sabah durdururum çünkü, karanlık basar beni öyle durgun durgun) ben de gündüz içmesini her zaman sevmem. Eh ama tüm zamanlar bir olduğuna göre bu anda bira da içmek isterim, seve seve içerim herhalde. İstemezsem de içmem canım yapacak şey çok. Odaya döner film izlerim bi tane. Kendimi sıkışmış hissetmediğimden hemen ikinci bir filme sarılmak zorunda kalmam zamanın geçtiğini unutmak için. Geçmez çünkü. Belki çok güzel bir kitaptır okuduğum. Zaten o zaman dayanamam, ne yaparsam yapayım aklımın bir köşesinde o dönüp durur, başına geri dönmek isterim. Bir sürü sayfa okuduğum için yorulurum kitabı tutmaktan. Bir o yana bir bu yana dönerim sayfa değiştikçe, okumadığım sayfanın olduğu tarafı yatağa koyarım ki taşımak zorunda kalmayayım. Bu bayağı bir sayfa boyunca işe yarar. Bir duş alırım uzun uzun arada. Ayna karşısında zaman geçiririm kendimle uğraşırım. Bi adaçayı yaparım kendime. Bilgisayarın başına geçerim. Blog yazmayı denerim olmaz, blog yazmak için endişe lazım bana, dert lazım. Kafama takmam lazım bir şeyi, çok güzel bir şey olsa bile işte ucunda köşesinde kaygı lazım. Oysa zaman duruyor. Hangi kaygı? Ah müzik dinlerim bunları yaparken tabi hep. Sonra üşenmem alışverişe giderim. Şahane yemeklik malzemeler alırım (gerçi zamanın durmasıyla birlikte para derdinden de kurtulmuşum gibi bir hava oluştu bende, olsun öyle olsun, para da dert olmasın, istediğimi alayım). Tencerem de döndü zaten çoktan. Eve döner, canım tenceremde o şahane malzemelerle bir yemek yaparım. Ama ben sadece kendime yapmayı sevmem, birilerini çağırırım, kim olursa artık (hatta pek tanımayıp da tanışmak istediklerim olur, fırsat olur denemek içi yeniden, gereksiz sohbetler geçse de hemen sıkılmam, koyveririm, nasılsa zaman duruyor). Birlikte yeriz. Acelem olmadığından yemek çok güzel olmuş olur zaten. Sonra herkes gider sessiz sedasız, kimse gerekenden fazla kalmaz. Ben çok güzel kitabımın başına dönerim. Sonlarına yaklaştıkça bitmesin diye bir film daha sokarım araya. Uyurum tekrar sonra. Saat kurmadan, ukumu alınca uyanırım. Zaten ne saati? Neyi ölçüyoruz, öyle değil mi ya? Çalışırım. Kitap beni bekler bir kenarda. Sonra dayanamam ikinci seansı yapmadan kendimi yatağa atar, açeleyle yorganın altına girerim (yorganın altına girerken içim ürperir hafiften çünkü) kitabı okurum. Kitap biter. Biraz göğsümün üstünde kapalı duran kitabı düşünürüm. Kafi gelince oturur uzun uzun çalışırım, bol bol ara veririm. Canım sıkılınca istediğimden çalışırım piaynoyu da. En sonunda kitaba son bir kez döner ilk sayfasına göz atarım kısacık. Biraz daha çeviririm kitabı kafamın içinde. Çok güzel bir kitaptır kesin çünkü. Sonra zaman tekrar akabilir. Ben derse giderim. Christiane şaşırır, ne zaman bu kadar çalıştım anlamaz. Bıyık altından gülerim, söylemem. Forsumuz olsun biraz. Eve gelir hazırlanır yüzmeye giderim. Dönünce kısacık bi bakarım ertesi gün çalacaklarıma, zaten çalışmışımdır, fazla oyalanmak gerekmez. Çarşambayı da atlatırım rahatça. Sakinleştiğimden hata yapmam çalarken. Umursamam benden 5 yaş küçük olup da asla benim çalamayacağım kadar iyi çalan insanları. Tekrar tek derdim kendim olurum. Elimden geleni yaptığımı bildiğimden ırgalamaz başkalarının yaptıkları. Sonra piyano dersi de sorun olmaz. İlk defa düzgün çalışıp gittiğimden kadın tuhaf tuhaf bakar herhalde. Ben gene gülerim (bıyık altından tabi ama hafif bir muziplik de yansıtarak). Dersetn sonra kendimi dışarı atıp soğuk havayı çekerim içime. Alırım bizimkileri Falken'a giderim, bira içerim. Böyle gider bu. İşte arada bir kere durdrusam zamanı, sonrası kolay. Durmuyor ama. Off of.

posted by hibon
21:38

0 yorum

eşref saati

Çarşamba, Ocak 10, 2007


Arada bir geliyor bu. Bir gün çocuklarım bu halin bende vuku bulduğuna ilişkin belirtileri yakalamayı ve doğru kullanmayı öğrenirlerse bu işten çok karlı çıabilirler sanırım.

posted by hibon
12:37

0 yorum

almanya

Salı, Ocak 09, 2007


almanca konuşuyorum. insanların ellerini sıkıyorum selamlaşmak için. yok yani ben öyle milleti şapur şupur öpen bir tip olduğumdan değil, acayip mesafesinden ama bir o kadar bizdeki el sıkışmadan farklı samimiyetinden takılıyorum buna. insanlara "bizde noel yok" diyorum bir aydır. bionade içiyorum. yaya geçidine yaklaşırken yürüyüş tempomu ayarlıyorum ki bir arabaya denk geleyim bana yol versin. sapıkça zevk alıyorum bundan. çalışıyorum. bisiklete biniyorum. parktan geçiyorum. sabah ola ki güneş varsa şehirle konuşuyorum, "canım weimar" diye. kendime ev kuruyorum. yemek yapıyorum, parmağımı kesiyorum arada bir. arkadaş arıyorum kendime. mevcut olanları buraya getimek mükün olmadı işte. dolabımı dolduruyorum tıka basa, boşken beni tatmin etmiyor, her gün yeniden düzenliyorum içini bir şeyleri daha sığdırabilmek için. çalışıyorum. hasta oluyorum durmadan. yüzüyorum. ah iyi ki yüzüyorum ne güzel. kitap bile okuyorum. değişiyorum. ablalık ediyorum. bionade içtiğimi söylemiştim değil mi? komşu katili olma riski taşıyorum, bi insan sabah akşam 40 dk saç mı kurutur kardeşim ya, bir de sonunda bu kadar mı götüme benzer? hınçç. bir menekşe bir de arap saçı aldım büyütüyorum. günler uzamış mı hakkaten onu kontrol ediyorum. sonuç: uzamış biraz vallahi. seneler sonra şarkı söylüyorum gene, gerçi istediğimden değil, ders bu, el mahkum. çaktırmadan hoşuma gidiyor ama, biliyorum. henüz türk kahvesi yapamıyorum fincanım olmadığından, bakır cezveyi çiçek sulama sahasında değerlendiriyorum. genelde süsleniyorum püsleniyorum dışarı çıkarken. bazen sallamıyorum eşofmanla atıyorum kendimi dışarı. evren dresden dolls dedi, bir dediğini iki etmedim onları dinliyorum şimdi. duvarlarıma asacak bir şeyler istiyorum lakin bulamıyorum. yalnız kalmayı öğreniyorum. arada kaçak oynuyorum ama yavaş yavaş. öğreniyorum. burada da beyazpeynirdomatesbeyazekmeksüt buluyorum kendime ohh şahane kahvaltı ediyorum. annemle çetliyorum. kendimi teşhir ediyorum arada ona. yüzümü, çalışmamı, sesimi. uzak olmak neymiş onu da öğreniyorum. yakında olsam da çözüm getiremeyeceğim şeyler, uzakta olmaktan ötürü elden bir şey gelmiyormuşçasına bir başka türlü koyuyor. bankta oturuyorum kendi yanımda, konuşuyorum biraz, biraz da dinliyorum, tutuyorum kendimi fazla çıkışmıyorum. yüzdüğümü söylemiş miydim? zamanı daha farklı algılıyorum burda. başka türlü geçiyor. dışarda yemek yemiyorum pek pahalı oluyor. evren'i besleyemiyorum ya, dilek var artık onu besliyorum. müzik öğrencilerini anlamıyorum. arkadaşları olmadan nasıl yaşıyor bu insanlar? sadece çalışmak da neymiş, kabul etmiyorum ben, yok. kaçıyorum birilerinden. birilerinin yolunu gözlüyorum. komik durumlara düşüyorum. yeterince komik olmayı göze alamıyorum. alışıyorum buraya. bileğim ağrıyor hafiften ama eşşeklik etmiyorum, ağır bir şey taşımıyorum artık kızma medeu. karanlıktan korkmuyorum burda. gecenin bi vakti tek başıma sarhoş kafayla dönüyorum eve. yani aslında nadiren tek başıma oluyorum da işte yapabilirlik açısından. erken yatıyorum erken kalkıyorum. alman disiplinine soyunuyorum ufaktan, fazla zorlamadan. bazen uyuyamıyorum. çok küfrediyorum nasılsa kimse anlamıyor. yol ortasında barda okulda istediğim her şeyden konuşuyorum, şahane cümleler kuruyorum dildeki ortak kelimeleri kullanmamak için. biraz bekliyorum. bekliyorum çok. çok çalışıyorum. çok özlüyorum.

posted by hibon
21:02

2 yorum