<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

notlar

Çarşamba, Eylül 10, 2008




İstanbul'dayım. Güzel şehir vesselam. Bu sefer az da olsa özlemeyi başarmışım. Fakat dönüp dönmemek bambaşka bir mesele.
Çok sevdiklerim arızalanıyor birer birer. Gündelik hayatımızın içinde ölüm ve hastalığın ne denli içselleşmiş, içe, dibe bastırılmış olduğunu farketmek için birilerinin başına gelmesi gerekiyor illa. Fakat gene de kişisel deneyimi tahayyül etmenin yakınından bile geçmek mümkün değil. Empati, yalnızca özünde iyi niyet barındıran bir çabalama hali. Kurgulamak mümkün, kurmak değil.
Divad askerde. Dehşet verici bir rahatlıkla uyum sağlamış ortama. Formülünü de veriyor esirgemeden. Neden demek yok, emredersin komutanım var. Bitti. Ama ballı işte. Palaskasından bal damlıyor. Bence hala kimse askere alınmamalı. Israr ediyorum.
Faralya planlarım gene sükut- u hayale uğradı. Bugün Hasangil'e götürmek üzere getirdiğim çikolataları ev ahalisinin yağmasına açmamla bu durumun kesinliği bir kere daha ciğerimin sol köşesine çöktü. Bir de tabi dört aydır orada okumak üzere bir kenarda tuttuğum Abanoz Kule'yi dün okumaya başladım. Bir de uçak biletim yandı, bitti, kül oldu. Aama olsun, nedense en çok çikolatalar koydu bana.
Buraya gelince gazete okuma, gündem takip etme alışkanlığımdan eser kalmıyor. Artık Türkiye'yle ilişkimi nasıl bir boyuta taşımışsam... Oysa Alaman ellerindeyken pek bir mühim Türkiye'de olan biten benim için. Burada bir sakatlık var ama onun çözümlemnesi başka bahara.
Hala öğrenci olan kazık kadar zat-ı alilerimin elbette çalışma hayatına atılmış olan tüm arkadaşlarının hayatlarından kesitler, Sennett okumama cila çekiyor. Buruk bir sevinç yaşıyorum sevgili okur. Çalışma yaşamı üzerine okuduklarım, bende sosyoloji lisansı yapma isteği doğurmakla birlikte (yuh), bu yaşamın kendisiyle karşı karşıya gelme olasılığını mümkün mertebe uzaklaştırma eğilimi doğuruyor. Bucak bucak...
Cihangir'deki evimiz ben yokken tahliye edildi. Hala Taksim'den, bir akşam saatinde emlakçı bana dairenin kapısını açtığında vurulduğum parkeleriyle, küçük daireme yürüyerek döneceğim yanılsamasına kapılıyorum. Oysa şimdi Süleymaniye'de sistire-cilası, boya-badanası yapılmamış ahşap evimiz var. Buraya akşam saatinde Beyazıt'tan ya da Eminönü'nden yürüyüp Küçük Pazar'daki bekar otellerinin yarattığı canlı fakat bir o kadar tedirgin edici kalabalığın içinden geçerek dönmek pek tekin değil. Ama işte bir değişik, bir güzel buralar gene de. Parkeler de güzel olacak, işi var biraz. Parkeee, kıymetlimisss.
Bitti sanırım.

posted by hibon
13:31

1 yorum