<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

huysuz

Perşembe, Eylül 21, 2006


Uykum geldiginde ve aciktigimda huysuzlaniyorum hala. Son 23 senede bu anlamda pek bir gelisme kaydedemedim görünen o ki.

posted by hibon
23:12

0 yorum

ateistin hayir duasi

Deniz sagolsun ben yokken Penguen biriktirecek benim icin, en azindan öyle anlastik. Karsiliginda o da benden bu minvalde herhangi bir sey istedi. Tabi ben parasiz ögrenci zihniyetiyle -her ne kadar o noktaya gelmediysem de bir hiss-i kabl`el vuku durumu mevcut ne de olsa- bu isten nasil ucuza cikarim, nasil böyle el emegi göz nuru siyrilirim derken aklima bir tek her hafta hayir duasi etmek geldi (bu yaraticiliktan yoksun fikir konusunda idare etsin insanlar da beni simdilik). Tabii muhtemelen bu isin bir yolu yordami vardir ama ben 6 yasindayken kuran kursu hayallerimden, annemin lacivert külotlu corap giymem gerekecegine yönelik pek de gerceklik payi barindirmayan uyarisi üzerine vaz gecmis bir insan olarak, son derece tecrübesiz oldugum bir alana el atmis oldum. Simdi burada -kendisi de pek dinle iliskilendirilemeyecek bir insan olan Deniz`in duamin tutmayacagina iliskin öngörüsüne ragmen- ortaya cikan gudubet seyi yazmanin manasi yok tabi. Alisveris merkezinde bos park yeri bulma duasi bile daha münasip bir duadir demekle yetinip, Chuck`a da selam edelim.
Elbette cocukken tanriyla, ama asil olarak dinle iliskim bu kadar sakin ve acisiz sona ermedi. Biten her iliski gibi bunun da hangi noktada koptugunu tam olarak bilemiyorum ama bir dönem, benden 4 yas büyük rol modelimin (bunun türkcesi nedir ya?) son derece dindar bir aileye mensup olmasindan ötürü, bu oldukca tutucu ortamin etkileriyle buna son derece aykiri kendi aile yasantimin carpistigini cok net hatirliyorum. Hele ergenlik öncesi kimlik bunalimi henüz emarelerini gösterirken hayatimi cok kolaylastiracagini o zaman da icten ice farkettigim dini -ya da inanci- hayatima sokmakla, varligindan bir sekilde artik emin olamadigim tanrinyi hayatimdan cikarmak arasinda gidip gelmek pek kolay olmadi. O dönem yasadigim sucluluk, hayatimin hic bir asamasinda bu kadar aci verici bir sekilde ortaya cikmamistir. Bu cok derin bir inanctan ziyade, yaptigim isi en düzgün sekliyle yapmak isteyisimden kaynaklaniyordu sanirim. Simdi böyle anlatinca oldugundan daha ciddi bir bunalim gibi görünüyor ama yok, yazdigim gibi oldu ama göründügü kadar kötü degildi.
Her neyse, tüm bu sürecin sonunda ben arkadasi icin bir hayir duasi bile edemeyecek bir insan olup ciktim. Zaten etsek de tutmuyormus. Ateistin hayir duasini begenmeyende tabi asil kabahat. Bir de bunlari okusun da kanattigi yarayi görsün bakalim :)

posted by hibon
14:16

0 yorum

bence

Çarşamba, Eylül 20, 2006


...endiseli olmak benim kendime yakisani giymemdir

posted by hibon
21:54

0 yorum

direnc

Sanirim memleketi memleket yapan üzerinde yasayan ve onu degerli kilan insanlar -zaten bundan kaynakli olmayan, sinirlandirilmis bir toprak parcasina duyulan sevgiye inanmiyorum. Hos bugüne kadar bunu bile hissetmemistim. Simdi icinde bulundugum durumu farkettikce -ki bu nedense yabanci bir yerde uynip, evde olduguna inanmanin rahatligiyla yatakta keyif yaparken bir anda evde olmadigini farkedip, buna ragmen kacinilmaz bir sekilde yeniden uykuya dalar gibi zuhur ediyor- memleketimi özlüyorum. Ölen birini özlemek gibi.
Le Guin evreninde yolculuga cikarsaniz, geri donemezsiniz; araya yillar ve milyonlarca kilometre girer. Siz gideceginiz yere vardiginizdaysa tanidiginiz insanlar coktan ölmüs olurlar. Okudugumda elbette "yazarin soylemek istedigi sey"i anliyordum. Ve her ne kadar fantazi ve bilimkurgunun imkanlariyla büyütülmüs, derinlestirilmis, belirginlestirilmis -anlama guclugu cekenler icin insaniliskileri 101- haller ve olaylar söz konusu olsa ve ben hep bu önkabul esliginde okuduysam da, simdi goruyorum ki ben hep mesafenin büyüklügüne, araya giren yillara ve ölüme takilmisim. Fazlasiyla oldugu gibi almisim bunlari. Simdi ölüm, geride kalanlari ayni insanlar olarak bulamayacak olusumu, döndügümde doldurulamayacak bosluklari, giderek geride biraktigim kendimin, bundan sonra var olmayacak olusunu simgeliyor.
Ve asil yolculuk geriye dönüstür. Ileri; üzerine tahminler yürütebildigimiz, planlar yapabildigimiz, yön tayin edebildigimiz, her ne kadar giderek uzaklassak da arkamizda biraktigimiz bir baslangic noktamizin oldugu... Oysa geriye dönüs, beklentinin ötesinde tecrübe ettigimiz, varligini bildigimiz, bunlari bulma beklentimiz ve bulamayacak olusumuz. `Ilerinin` en uc hali `geri`.
Insanlar dönmeyi düsünüp düsünmedigimi sorduklainda hep insallah diyordum. Ursula`nin bana ogrettigi, istesem de dönemeyecegim. `Insallah`im, her ne kadar bilincli olmasa da bu önbilginin üzerine kurulu. Insallahim aslinda `keske`. Degisime direnmenin faydasi olmuyor. Ama ben bir yandan ayni kalabilmeyi isteyebilirim. Tüm sevdiklerimin, memleketimin tipki biraktigim gibi beni beklemesini hayal ederken, aksinin gerceklesecegini bilmenin korkusuyla artik uzakta oldugum gercegine direnc gosterebilir ve ve bunu kasten unutabilirim. Yapiyorum da zaten.

posted by hibon
20:06

0 yorum

esitsizlik

Pazartesi, Eylül 18, 2006


Esitsizligi taniyorum. Degismez bir gercek olarak kabul edebiliyorum hatta -engellenebilir her türlü esitsizligi engellemeye calisma ilkesi esliginde. Farklilik diyorum bazen ama özünde esitsizlik olmaya devam ediyor -en azindan kimi farkliliklar öyle. Ama esitsizlikle hayatimin içine girdiginde basa cikamiyorum. Neredeyse kacabildigim her durumda kaciyorum ve görmezden geliyorum. Kacamadiklarimda bir sey yapamamak cok yipratiyor, dagiliyorum. Yukaridaki kefeye birseyler koyup denge saglamaya calismak zavalli bir caba halini aliyor. O anda her türlü farkliligi yok etme pahasina yavan bir aynilik tercih edilir gelebiliyor- ne de olsa esitsizligi toplumsal anlamda ortadan kaldirmak icin girisilen büyük cabalar bu sekilde sonuclandi.
Esit olmayan, ötekinin en kötü hali. Her devinim, her degisim iktidari harekete geciriyor. O an kimin lehine göründügünün bir önemi yok, esitsizlik insani hükmeden ve hükmedilen kiliyor -iklki tercih edilir görünse de asla degil. Mesafeler cok büyüyor ve alinip verilebilecek seyler arada bir yerde, bu mesafeyi kat ederken yok oluyorlar.
Ölü olma hali, esitsizligin olmadigi tek hal -kimse bir digerinden daha ölü olamaz. Buna iliskin farkindaliksa yalnizca geride kalanlara ait. Bu yüzden geride kalanlar icin ölüm hala esitsizligi iceriyor.
Farkindalik insana özgüyse eger sadece, o zaman bize cok acimasiz gorunen -ve bu yüzden nadiren iyi niyetlerle müdahele ettigimiz- doga esitsizligi barindirmiyor olmali. Farkindaliktan geriye sadece varolus kaliyor cünkü. Burda tikaniyorum. Kendi algim, benmerkezciligim ve benim deneyimlerimin siniri buradan ileri gitmeme izin vermiyor ne yazik ki.

posted by hibon
17:35

0 yorum