<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

opak

Çarşamba, Eylül 16, 2009


bir roman yazsam görünürdeki antikahramanım ya da anlatıcım erkek olurdu, onu farkettim dün gece. dolayımsız bir kadın ana karakter oluşturmak nedense fazlasıyla birşeyleri açık etmek ya da kendini yansıtmaya çalışmak olacakmış gibi geliyor. bir kadın olarak kadının ağzından/aklından döküleceklerin östrojen zehirlenmesine sebep olabileceğini hissediyorum. öte yandan, zaten roman geleneği bize erkek karakter yaratımı konusunda daha çok olanak sağlıyor. hatta kadın karakterlerin anlatımı bile büyük ölçüde erkek gözüyle şekillenmiş durumda mevcut literatürde. az sayıda kadın yazar okuyorum, belki bu şekilde düşünmemin nedeni budur. ama okuduğum ve sevdiğim kadın yazarlarda da erkek bakışı hep bir ayna olarak, kadın karakterin bize ulaşan imgesini dolayımlayan araç olarak kullanılıyor genelleme yapınca. bir kadının kendine bakışı gerçek hayatta da erkeğin onu görme biçiminden bağımsız gelişemiyor zaten. ışık kadına çarpıp yansıdığı andan itibaren gören ya da görme potansiyeli olan erkeğin gözünün filtresinden geçmeden bir görüntüye dönüşemiyor sanki. erkekler kadınları anlamamaktan muzdaripken kadınlar da ümitsizce bir erkeğin onları anlaması ve kendilerini tanımlayabilme fırsatının doğması üzerine kuruyorlar hayatlarını sanki. işte belki bu yüzden erkek yazarlarımın yarattığı kadın karakterleri, romanın baş kişisi olduğunda hayranlıkla okuyor ve bir anlamda daha rahat özdeşleşebiliyorum. bir kadın yazarın romanına erkek perspektifini çok iyi yerleştirmesi gerekirken erkek yazar zaten doğrudan kendi perspektifi sunuyor bana. kadın yazarın karşısına çıkan güçlük, kadın karakter için aracı kıldığı erkeği, gerçek bir perspektif sahibi yapabilmesi için o aracı konumdan bir anlamda çıkartabilmesi gerekliliği. bir kadını yansıtmak üzere çevresine ördüğü erkek-aynalar gerçeklikten çok uzak olabiliyor. kadın yazarın elinden çıkma bir erkek kendi merkezinde kalıp dünyayı anlamaya çalıştığında daha gerçek bir karaktere dönüşebilirken bir kadını anlama aracı olduğu anda fazlasıyla plastik bir hal alıyor. ama ben gene de bir erkeğin plastik ve opak gözünün içinden baktığım bir kadını anlatan hayali bir roman kuruyorum kafamda. kadınıma bir tür fotoşop. östrojen zehirlenmesinin niyette sınırlandırılması ve kendini anlatma çabasının bir nebze perdelenmesi. kimi kandıracaksam. allahtan asla bir roman yazamayacağımı biliyorum da burdan atıp tutması kolay oluyor.

posted by hibon
14:04

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home