<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

imtihan

Cuma, Ağustos 14, 2009


bugün size sevgiden ve sevginin karşısına dikilen engellerden söz etmek istiyoruz sevgili okurlarımız. sevmek, sevilmek güzel şey. insan her gün ruhunun en derin hareketlerini, aklının en güzel düşüncelerini paylaşabileceği bir sevgili ile karşılaşmıyor. fakat elbette herşey düşündüğünüz kadar pürüssüz ilerlemeyebilir sevginin çalkantılı derin mavi sularında. türlü dertler, türlü engeller çıkabilir karşınıza. işte bunlarla nasıl mücadele edileceğini, bunlara nasıl göğüs gerileceğini öğrenmek, sevginizin muhafayası için üstünüze düşen en büyük görevdir. bu imtihanı geçmenin ilk koşulu da karşılaşabileceğiniz sorunları iyice analiz edip, hayatın acı gerçekleriyle yüzleşerek herşeye hazırlıklı olmaktan geçer.

varsayalım, sevdiceğiniz ve siz hayatın acımasız rüzgarının savunmasıyla farklı saat dilimlerinde yaşama talihsizliğine uğradınız. araya mesafeler girmiş. hasret bağrınızı yakıyor. modern teknolojinin imkanlarıyla her türlü iletişim aracını kullanıyorsunuz bir nebze olsun huzur bulabilmek için. fakat öyle anlar oluyor ki sevdiceğe ulaşmanın mümkün olmayacağı uzun saatler hatta belki günler giriyor araya. onun ne yaptığını, hangi havayı soluduğunu, neler düşündüğünü bilemiyorsunuz. oysa modern iletişim araçları özellikle de onun ne düşündüğünü anlamanız için gerekli her türlü olanağı sağlıyor fakat farklı koşullar altında modern cihazlar bunu sağlayamadıklarında, sevgilinin aklından geçenlere vakıf olabilmek için biraz daha az modern bir gereç derdinize derman olabilirdi.

1475 yılında ilk yelkovanlı saatin bulunmasından bu yana, birbirinden ayrı düşmüş sevgililerin imdadına yetişen bu gerecin sayesinde söz konusu transandantal ve telepatik bağın kurulmasında en büyük adım ise 1956'da quartz saatlerin bulunması ve dijital ekranların kullanılmaya başlanmasıyla atıldı. böylece bizler bir saatin kadranında saat ve dakikanın bir olup vuslata ermesinin, iki insanın birbirine değer vermesi ve kalplerinin ve akıllarının bir olmasıyla, düşlenebilir en mükemmel simetri haliyle arasındaki bağa vakıf olabildik. burada kasttettiğimiz, akrep ile yelkovanın aynı noktada üstüste binmesi değildir. bu olsa olsa derinliksiz fiziksel aşkın çirkin bir eğretilemesi olurdu. sözkonusu olan elbette saat ve dakikanın, tıpkı kadın ve erkeğin birbirlerinden hem nicelik hem de nitelik bakımından mevcut farklarının aşılması ve matematiğin ilahi düzeninde eşleşmesi gibi bütünleşmesidir. işte bu gerçekleştiğinde tesadüf eseri (eğer tesadüfe inanıyorasnız tabii, yoksa buna ilahi düzen demeyi tercih edebilirsiniz elbette) saatine bakan ve fuzuli ile mevlana gibi maneviyatın büyük isimlerinin yetiştiği topraklarda dünyaya gelen her türk evladı bilir ki sevdiceği onu düşünmektedir. ilahi düzen bizi yalnızca saat ile dakikanın karşılaşmasında sevdiceğin bizi düşündüğünü farketmekle ödüllendirmez, aynı zamanda sevgilinin de bizi düşünmesini sağlar.

hangi kadın sevgilisine "ne düşünüyorsun" sorusunu yönelttiğinde, "seni" cevabını almak istemez ki? peki ya beyler, hanımların aklını kendilerinden başka konulara fazla yormasını isterler mi? burada elbette düşünmekten kastımızın yalnızca olumlu duygu ve düşünceleri, sevgi ifadelerini içerdiğini hatırlatalım. yoksa tatlı aşkın tadı tuzu olan küçük kavgaları, soruya soruyla verilen karşılıkların yarattığı belirsizlikleri ya da bu ilişki nereye gidiyor gibisinden aşkın simetrisini bozan lüzumsuz konuları kastetmiyoruz. belirlediğimiz çerçeve içerisinde kaldığı sürece, bir sevgilinin diğerine verebileceği en büyük hediye ve manevi tatmin elbette onu düşünmesidir.

fakat gelelim asıl sorunumuza. öyle ya, siz sevdiceğinizden yalnızca ayrı kalmaktan değil, farklı saat dilimlerinde yaşamaktan da mustariptiniz. dolayıasıyla sevdicek için saat 22.22 olduğunda sizin için öyle olamayacaktı. burada eminim ki aranızdan, bizlere kimi zaman anlaşmak konusunda büyük dert olan 12 saatlik amerikan sisteminin bir çare olabileceğini düşünenleriniz olacaktır. tıpkı bizim de bu sorunu ilk olarak kafamızda evirip çevirmeye başladığımızda olduğu gibi. işte tam da amerikalıların ante meridiem (am) ve post meridiem (pm) şeklinde 24'e tamamladıkları 12 dilimlik saat sistemleri, bu kıtanın, jeolojik konumunun önemini bildiğimiz ülkemizle karşılaştırıldığında bize 12 saatlik bir fark sağlayabilecek büyüklükte ve boylamlarda yer aldığını ve teorik olarak bu iki etkenin birleşmesiyle sounumuza çözüm sağlayabileceğini biliyoruz. teoride türkiye topraklarında misal saatler 11.11'i gösterirken, bir başka uygun yerde de amerikan saat sitemiyle gecenin 11'i olabilir ve bu sisteme göre düzenlenmiş saat de 11.11'i gösterebilir. ne yazık ki, dört yanımızın düşmanla çevrili olmasına da sebebiyet veren güzel yurdumuzun jeolojik konumu biz zavallı türk evlatlarına beklenmedik yeni bir oyun daha oynamaktadır bu noktada:



boyutları dünyamızın uçsuz bucaksızlığını ve ele avuca sığmaz düzensizliğini yansıtırcasına güncemizin şablonunu delip geçen yukarıdaki şekilde de görebileceğiniz gibi, sevdiceğinizle günün yalnızca 12 saatinde dahi olsa aynı zamansal düzenin birleştiriciliğini tadabileceğiniz (bizim 12 adalarımızla boy ölçüşemeyecek olsalar da fahiş fiyatlarından ötürü yanına yaklaşılamayacak o çerçöp adaları bir yana bırakırsak) tek kayda değer kara parçası olan Alaska topraklarında dahi olması gerken değil, bir önceki saat dilimi kullanılmaktadır ne yazık ki. bu kumpasta şer odağı emperyalist abd'nin parmağı olabilir mi? neden olmasın. buçuklu saat dilimleri bile kullanılırken şu cihanda, koskoca bir saat dilimini, hem de bizim tam da ihtiyaç duyduğumuz dilimi bir mendil parçası gibi buruşturup çöpe atmanın ardında art niyetten başka birşey aramak yersizdir. fakat gelin biz şimdi komplo teorilerini bir yana bırakıp hayatın asıl güzelliği olan konumuza yani sevgi ve aşka geri dönelim ve konumuzu bir sonuca bağlayalalım.

her ne kadar hayat bizlere, gurbet ellerde ayrı düştüğümüz cananımızla saatlerimize gözümüz kaydığında aynı anda, aklımızın en kuytu köşelerine dahi yayılarak aynı şeyi düşünerek ve tüm benliğimizle aynı şeyi hissederek ruhani birlik ve bunun getirdiği iç huzurunu bağışlamayı, hatta bunun en azından belli koşullarda gerçekleşebilme ihtimalini dahi çok görse de biz türk evlatları olarak kurtuluş savaşında yarinin yolunu gözleyen ninelerimizin ve savaş meydanlarında sevdiğini korumak için göğsünü siper eden ve bir tutam saçını koklayarak hasret gideren dedelerimizin torunlarıyız. bugün türk'ün ateşle imtihanı, sevginin muhafazası ve ve manevi vuslatların tüm engellere rağmen bize yol gösterici olabileceği bir ortamda vuku bulmaktadır. Burada damarlarımızdaki asil kana, sevgimizin gücüne ve derin bir analitik zekayla ve manevi güçlerle donatılmış dirayetimize güvenmekten başka sığınağımız olamaz.

posted by hibon
09:58

3 Comments:

Anonymous The Belgian Ambassador said...

Lovers do not finally meet smewhere. They are in each other all along.

Rumi

12:40 ÖS  
Blogger Damlo said...

ciddi ciddi okumam bi süre sonra kahkahaya dönüştü valla :D:D

4:18 ÖS  
Blogger hibon said...

sayın damlo, çok naziksiniz. zaten mizah anlayışı böylesine gelişmiş bir milletin evlatları olarak bize yakışan hep gülmek.

4:49 ÖS  

Yorum Gönder

<< Home