<meta name='google-adsense-platform-account' content='ca-host-pub-1556223355139109'/> <meta name='google-adsense-platform-domain' content='blogspot.com'/> <!-- --><style type="text/css">@import url(https://www.blogger.com/static/v1/v-css/navbar/3334278262-classic.css); div.b-mobile {display:none;} </style> </head><body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar.g?targetBlogID\x3d24919536\x26blogName\x3dendi%C5%9Fe\x26publishMode\x3dPUBLISH_MODE_BLOGSPOT\x26navbarType\x3dBLACK\x26layoutType\x3dCLASSIC\x26searchRoot\x3dhttps://hibon.blogspot.com/search\x26blogLocale\x3dtr_TR\x26v\x3d2\x26homepageUrl\x3dhttp://hibon.blogspot.com/\x26vt\x3d-5360594913391802653', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

değiş

Salı, Ağustos 18, 2009


kimi hemcinslerimin (ben zinhar öyle birşey yapmam en başından söyleyeyim) sıklıkla düştüğü hata, insan ilişkilerinde hayatlarındaki insanları değiştirebileceklerine inanarak yola çıkmaları. bu tabi ucu çok açık birşey. bir insanda yaratmayı hedeflediğiniz değişikliğin davranışlar ya da düşünceler bazında olması bile çok büyük fark yaratıyor. kadınların bilhassa karşı cinsle ilişkilerde erkeği değiştirme ümidi kadınların genelde kendi yaşam biçimlerinde erkeklere nazaran ve erkekler için daha radikal değişiklikler yapmaya açık olmalarıyla da ilişkilidir herhalde. ama çok açık bir başka gerçek var ki, değişmeye kapalı olmak da karşı tarafı durmu olduğu gibi kabullenmeye ve dolayısıyla aslında kendi belirgin tutumundan vazgeçmeye zorlamaya gelip dayanıyor en son kertede. bunu meşrulaştırmak için kullanılabilecek temellendirme ise herhangi birşey talep etmemeye dayanıyor. yani taraflardan biri, zaten bir şey talep etmeyerek aslında diğer taraftan da talep etmemesini talep etmiş oluyor (taleptaleptalep). bir ilişkide beklentilerin düşük tutulması bile karşılıklı bir sözleşmeye dayanıyor ve eğer sözleşme sağlanabilirse bu noktada beklentisi zaten az olan tarafın lehine bir sonuç doğuyor. değiştirciliğin değil, kabulleniciliğin hegemonyası hüküm sürüyor. oysa, her ne kadar sonuca bir etkisi olmasa da, tıpkı beklentisi yüksek olan taraf gibi düşük olan tarafın da asli amacı herhangi birşey dayatmak değil. peki o zaman beklenti düzeyleri örtüşmeyen ve birbirine asla yaklaşmayan çiftler bir ilişkiyi nasıl sürdürebilirler? ya da taraflardan biri, ilişkinin niteliğini belirleyici unsur olarak algıladığı şey, diğer taraf için kişisel sınırların ihlali anlamına geliyorsa tek taraflı vazgeçiş dışında bir çözüm yolu yok mudur? uzlaşma ve karşılıklılık bunların ideal cevapları sanırım ama uzlşamaya inancı zaten az olan ve her geçen gün azalan, karşılıklılık ilkesine ise hiç inanmayan benim gibi biri için soruların henüz bir cevabı yok. uzlaşma, her tür değişim gibi verilen kararın her sorgulanışında bu seçimin kişinin kendisi tarafından yeniden onaylanmasına dayanıyor ki bu çok zor birşey. kaşılıklılık ise tanrı gibi, fazlasıyla ilahi ve gerçekliğinden asla emin olunamayacak varlığının izine bugüne kadar pek de rastlamadığım birşey, dolayısıyla da ben inanmıyorum. gene de çabalamaya inancım sonsuz. hayatın hiç de adil davrnamadığı her alan gibi insan ilişkilerinde de belli bir eşitlik ve dengenin yakalanabilmesi için istemenin yeterli değilse de asli olduğuna inanıyorum bir de. tam oturmasa da aslında bir cevabım varmış demek ki. belki herzamanki gibi gene soruları yanlış/yanlış soruları soruyorumdur.

posted by hibon
22:41

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home